Tarih tekerrür mü ediyor? Platon, bizi yüzyıllar öncesinden uyarmıştır. Peki, asıl tehlike ne?
Antik Mısırlılar, günümüzün en güçlü bilim insanlarını dahi şaşırtan ve halen nasıl yapıldığı bir sır olarak kalan piramitleri inşa etmelerini sağlayan ileri bilgiyi nereden elde ettiler? İlk yazımda belirttiğim gibi, efsane olarak bilinse de gerçekliği kanıtlanmayan Atlantis, birçok insanın aklını karıştıran bir gizemdir. Orada yaşayan insanların, modern çağda yaşayanlardan daha bilge ve üstün bir teknolojiye sahip oldukları söylencesi, bu bilginin kaynağını merak konusu haline getiriyor.
Hâlâ sonsuz yaşamı arayan ve her şeyin ardındaki sırrı çözmeye çalışan insanların amacının altında yatan şey, yok olma korkusu mu? Bunca zamandır araştırılmakta olan ve sürekli yeni bir sır perdesini aralayan bu gizem, merak ve korkuyu da beraberinde getiriyor. Peki, tüm dünyayı bu kadar korkutan ve “Ya doğruysa?” dedirten şey ne?
Platon, bizi yüzyıllar öncesinden uyarmıştır
Yunan filozofu Platon, ünlü eseri “Diyaloglar”da Atlantis’i ilk kez ortaya atan kişidir. Diğer bir noktada ise Graham Hancock, insan ırkını ekolojik çatışmalar ve insanlığın yok oluşuna neden olabilecek çevresel tehditler konusunda uyarmış ve “kozmik simetri” dediği kavrama dikkat çekmiştir. Öte yandan, Platon, Atlantis’in kaybolan sakinleri için şunları söylemiştir: “Bir zamanlar saf ve iyi olarak yaşamayı tercih ediyorlardı. Fakat sonra kibirli ve zalim insanlar oldular; ölçülerinden ve olası refahlarından yüz çevirdiler.” Bu sözlerle Platon, bizi yüzyıllar öncesinden uyarmıştır.
Peki, son üç yıldır insanları harekete geçiren ve “ya doğruysa?” diyerek kendilerini güvene almaya çalışan devletler ve insanlar, gerçekten yok olma korkusunu mu taşıyorlar? Platon’un söylediği gibi, dünya kibir ve zulme mi sürükleniyor? Modern toplumun kaybettiği aidiyet duygusu mu bu korkunun temelinde yatıyor?
Paganizmin yeniden keşfi ve modern dünyaya uyumlanması mı insanları etkiliyor?
Bu korkunun ardında, insanlığın kendi zulüm ve kibrini görmeyip, ilahi güç sistemlerine sığınma çabası olabilir mi? Kuzey Avrupa inançlarının altyapısında yer alan paganizmin yeniden keşfi ve modern dünyaya uyumlanması mı insanları etkiliyor? Kesin olan bir şey var ki; insanın hem doğayla hem de kendisiyle ilgili büyük bir problemi bulunuyor. Çoklu ilahi güç sistemlerine inandığında, insan kendisiyle yüzleşmekten korkuyor ve bu inanışlarla, kendi hatalarının hesabını vermekten kaçınıyor.
Asıl tehlike ne?
İnsanlar, kendi kültürel değerlerini beğenmeyip değiştirme arayışı içinde, umudu başka yerlerde arıyor. Yakını görememe, kendine ve çevresine değil, uzağa bakma eğilimi insanları inançlarından yabancılaştırıyor. Bu durum, milenyum tarikatlarının ortaya çıkmasına neden olmuş durumda. Asıl tehlike bu değil mi?
Bilim, neden ve nasılı; din ise niçini ve amacı ortaya koyar. Hepimiz bireysel travmalarımıza çareler ararken, bulduğumuz çarelere sıkı sıkıya sarılmaya çalışıyoruz. Ancak manaya bir cevap bulamadığımızda, kaçacak bir yer olmadığını fark ediyoruz. Tarih tekerrür mü ediyor? İnsanlar, her geçen gün bu soruların artışıyla kendi imkanları dahilinde kaçacak bir yer arıyor.