Tarihte anımsanan yıkıcı tüm olaylar ya zorlanan kavimlerin göçü ya istila sömürü ya din savaşları ya da yaratıcı rolünü oynamaktan gelir. Tabi bu saydıklarımı çoğaltabiliriz. Bütün bunları yapan zalimlerden olan insanoğlu, şimdi bir de bu illüzyon dünyada kimin yaşayıp yaşamayacağına karar verir oldu. Adı Büyük Sıfırlama. Bu dünyanın hakimiymiş gibi davranarak zulmedenler, acıya, kedere, büyük bir korkuya, yok oluşa sürüklüyor insanları, tüm masun canlıları ve güzellikleri. Her yeri toz duman, kir, zehir kaplar oldu. Suni depremler, yangınlar, volkan patlamaları, uzaylı istilası senaryoları yaratarak nereye varacağını sanıyor bu insanoğlu. İnsanların yaşayıp yaşamayacağına, artan nüfusa bu dünyanın nimetlerinin yetmeyeceğine kim karar veriyor? Bu korkuyu salanlar, Allah’ın ayetlerini ne çabuk unuttunuz. “Göklerde ne var ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. İçinizden geçeni açığa vursanız da gizleseniz de Allah onun hesabını sizden sorar. Sonra O, dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah’ın her şeye gücü yeter.” Bakara Suresi, 284.
O değil midir ki Kaf Suresi 38. Ayetinde “Andolsun ki (Biz), gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.” diyen. Bu dünyaya gelmesi gerekeni tayin eden. Onu rızkıyla gönderen. Bu dünyayı hepimizin yaşayacağı imkanlarla nimetlerle mi donatamayacak! Ey zalimler, sizi kim yarattı, kim besledi, siz kimin lütfuyla nefes alıyorsunuz? Ve hala yaşıyorsanız, sonsuz sabrıyla sizi yaşatan kim? Hikmetinden Sual Olunmaz. Allah’ın yaratıcı gücü karşısında sebep aranmaz. Ya Hayy… Sizlere karşı Allah’a sonsuz teslimiyetteyiz. Ben bunu çekmek, yaşamak zorunda mıyım diyerler ise o zaman siz neden bu dünyada olduğunuzu hiç anlamışsınız.
Kim karar veriyor artan nüfusun fazla olduğuna bazılarının yaşamaması gerektiğine? Oysa iddiası bu dünyayı güzelleştirmek, zenginleştirmek daha da yaşanılası hiç bitmeyeceği düşünülen bir ütopyaya dönüştürmek değil mi söz de arzusu? Öyleyse bu dünyaya hükmetmek isteyenlere sorarız, neden bu haldeyiz? Peki şimdi kim karar veriyor insanın Mars’ta daha mutlu bir hayat sürebileceğine? Burada yerle göğün tüm nimetlerini faydalanmamız için bize sunmuş ve bunu açıkça Kur’an’da birçok ayetiyle ve “Göklerde ve yerde olan rızıklardan yararlanmanız için buyruğunuza verilmiştir” diyerek beyan etmiş bir Allah bir kudret var iken. Diyebilirsiniz ki bilimle teknolojiyle bir üst medeniyete taşıyarak, orada ancak bu ütopyaya kavuşmak mümkün. Öyleyse insanlık neden milyarlarca yıl yaşamış bu dünyada ve altıncı kez yok oluşa gidiyoruz. Atlantis’i, Mu kavmini neler olduğunu bir kez daha hatırlayalım. Neden bunları eskiye ait masallar, mitolojik hikayeler sanıyoruz. Tarih tekerrürden ibaret. Şu an kavim helakları zamanlarını yaşıyor olmayalım!
Neden göklerdeki ve yerdeki tüm bu rızıkları, imkanları o zaman önce dünyayı güzelleştirmek için kullanabilmeyi hayal etmiyoruz? Burada önemli bir soru işareti yok mu? Önce insanoğlunun o üst medeniyete bu dünyada gelmeyi, Allah’a kafa tutuşunu bitirip o saf ilahi aşkla bir olup burada nefsini öldürmeyi başarmayı akletmesi gerekmiyor mu? İnsan neden dünya makamında; hiç düşünmez mi? Kendi nefsini, egosunu önce burada susturmadan nereye gitse o nefs ile gideceğini bilmez, görmez mi? O vakit burada kuramadığını Mars’ta ya da başka bir gezegende nasıl kuracak? Kendi benzeri üretimiyle hangi beyinleri tedavi etmeyi düşünüyor; bu soru sorulmaz mı? Akıl et ey insan, bu model bir üst versiyonun bir kurtarıcı değil; senin üretimin sadece sonsuz veri olasılığıyla sana cevap verebilse bile sen bilinç ehli yaratılan, nereye gidersen git nefsini, egonu susturmadan kimseyi bir üst medeniyete, ütopik bir aleme taşıyamazsın.
Önce öldürmeyeceksin, aç bırakmayacaksın, çalmayacaksın, kıskanmayacaksın, nefret etmeyeceksin, yargılamayacaksın, sınıf ayrımı dil, din, ırk ayrımı yapmayacaksın, yakmayacaksın, yıkmayacaksın, anlamadan bilmeden yorum yapmayacaksın, korutmayacaksın, kınamayacaksın. Seveceksin, koruyacaksın, doyuracaksın, birleştireceksin, yaşatacaksın. Ve bunları kalpten yapacaksın. Herkesi kandırabilirsin ama seni her an her yerde gören Allah’ı kandıramazsın. Ya Hu… Kalbinin sesini dinlemeyi öğreneceksin. Önce insanı kamile varacaksın ondan sonra göreceksin yaratılmışın en mükemmeli olduğunu ve neyi hak ettiğini. Tıpkı, “Ne verirsen elinle, o gelir seninle.” atasözünde olduğu gibi. Bir dur da bak ne yaptın ey insan. Ne verdiysen elinle o geliyor seninle.