Eczacı ve Homeopat Ezgi Nevçehan ile Homeopati ve Bütüncül Sağlık Yolculuğu
Ezgi Nevçehan, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Nişantaşı’nda Rumeli70 Eczanesi’ni kurarak klasik eczacılıkla birlikte doğal tedavi yöntemlerini harmanlayan bir sağlık profesyoneli olarak karşımıza çıkıyor. Homeopati, aromaterapi ve Bach çiçek terapisi gibi doğal tedavi yöntemlerine olan ilgisi, onu sadece semptomları tedavi etmekle kalmayıp hastalıkların kökenine inen bütüncül bir sağlık anlayışına yöneltti.
Hindistan’dan Londra’ya uzanan eğitim yolculuğu, onun homeopati ve doğal tedaviler konusundaki uzmanlığını derinleştirdi. Bu röportajda, Ezgi Nevçehan’ın homeopatiye nasıl yöneldiğini, bu alandaki deneyimlerini ve doğal tedavi yöntemlerinin modern tıpla nasıl bir arada kullanılabileceğini konuştuk. Ayrıca, kadın sağlığından travma sonrası iyileşmeye kadar birçok konuda homeopatinin nasıl bir rol oynadığını ve sağlıklı bir yaşam için önerilerini dinledik.
Eczacı ve Homeopat Ezgi Nevçehan’ın hikayesi, doğanın iyileştirici gücüne olan inancın ve bilimin birleştiği noktada, sağlık ve iyilik haline dair ilham verici bir yolculuğu anlatıyor.
Röportaj: Bülent Vural
Ezgi Hanım bildiğimiz kadarıyla Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Nişantaşı’nda Rumeli70 Eczanesini kurdunuz. Bir eczacı olarak Homeopatiye yönelmenizin sebebi neydi? Bu alana ilginiz nasıl başladı?
Ben bir eczacıyım ve farmakolojiye olan derin ilgimle birlikte doğanın sunduğu eczaneyi de en iyi şekilde anlamaya çalışan bir sağlık profesyoneliyim. Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, 2017 yılında Sağlık Bakanlığı onaylı sertifikamı alarak resmi olarak homeopat oldum.
Bu yolculukta derinleşmek adına Hindistan’da özel bir klinikte homeopati eğitimi aldım ve halen Hindistan’dan meslek içi eğitimlerime devam ediyorum. Bunun yanı sıra Londra’da London College of Homeopathy okulu 2. Sınıf öğrencisi olarak bitmeyen öğrenme hevesimle homeopati yolculuğuma devam ederken bir taraftan da Aromaterapi alanında da uzmanlaşmak için Medipol Üniversitesi ve Bezmiâlem Üniversitesi’nde eğitimler aldım. Ayrıca Londra’daki Bach Center’dan eğitim alarak sertifikalı bir Bach çiçek terapisti oldum. Tüm bu eğitimler, sağlığa bütüncül bakış açımı ve tedavi yöntemlerimi şekillendirdi.
Aldığım eğitimler sayesinde hastalıkların yalnızca fiziksel belirtilerden ibaret olmadığını, ruhsal ve zihinsel boyutlarının da sağlık üzerinde derin etkiler yarattığını gördüm. Bu farkındalık, bana sadece
semptomları baskılamak yerine hastalığın temel nedenlerini anlamaya yönelik bir bakış açısı kazandırdı. Fonksiyonel tıp eczacılığı, homeopati, aromaterapi ve diğer doğal yaklaşımlar sayesinde bireyin tüm sistemlerini dengelemeyi amaçlayan, kendi mesleki deneyimime ve eğitimime uygun bir sağlık modelini geliştirerek toplum sağlığı için Rumeli70 Eczanesinde mesleğimi icra ediyorum.
“Homeopati, Özellikle uzun süreli ilaç kullanımı gerektiren kronik hastalıklarda, güçlü bir tamamlayıcı yöntemdir”
Homeopatiyi hangi durumlarda özellikle kimlere önerirsiniz?
Homeopati, birçok durumda güvenli ve etkili bir destekleyici tedavi sistemidir. Özellikle uzun süreli ilaç kullanımı gerektiren kronik hastalıklarda, klasik tedavilerin yan etkilerini minimize etmek ve vücudun doğal iyileşme sürecini desteklemek adına güçlü bir tamamlayıcı yöntemdir. Gerek ruhsal gerek zihinsel gerekse fiziksel bedeni her koşulda eşit derecede önemser ve dikkate alır. İster konusu ateşin yükselmesi olsun isterse de alerji. Her tabloda zihin, ruh beden kadar önemli olup göz ardı edilemez.
Ayrıca, gebelik gibi ilaç kullanımının riskli ancak tedavi ihtiyacının devam ettiği hassas dönemlerde, bebeklerde ve yoğun bakım hastalarında, ani ve akut fiziksel ya da ruhsal travmalar sonrasında homeopati çok etkin bir tedavi sistemidir.
Bu gibi özel durumlarda homeopatik ilaçlar, yan etki riski taşımadan, organizmanın kendi iyileştirici mekanizmalarını aktive ederek destekleyici bir rol oynar. Doğru seçilen homeopatik remediler, bedeni dengeye getirerek iyileşme sürecini hızlandırabilir.
“Homeopati, beden, zihin ve ruh arasında güçlü bir bağlantı kurar”
Homeopatinin, beden ve ruh arasındaki enerji dengesini nasıl desteklediğini düşünüyorsunuz? İnsanların bu dengeyi koruyabilmesi için önerileriniz nelerdir?
Homeopati, beden, zihin ve ruh arasında güçlü bir bağlantı kurar. Modern tıbbın da kabul ettiği gibi, epigenetik ve psiko-nöro-immunoloji gibi bilim dalları artık zihinsel ve duygusal durumların fiziksel sağlık üzerinde nasıl derin etkiler yarattığını göstermektedir.
İnsan vücudu sadece biyokimyasal bir yapı değildir, aynı zamanda elektromanyetik ve biyofiziksel bir sistemdir. Homeopati, bu dengeyi bozan faktörleri analiz ederek organizmanın kendi kendini iyileştirme mekanizmalarını en önemlisi kişinin yaşam gücünü destekler.
Bireylerin bu dengeyi koruyabilmesi için:
- · Bilinçli beslenme (anti-inflamatuar ve doğal içeriklerle)
- · Doğal uyku düzeni oluşturma
- · Stres yönetimi ve duygusal denge
- · Düzenli fiziksel aktivite ve doğayla temas
- · Homeopati, aromaterapi ve çiçek terapileri doğal yaklaşımları öneriyorum.
Modern hayatın stresli temposunda, homeopati ve doğal yaklaşımların insanlara nasıl bir soluklanma alanı sunduğunu düşünüyorsunuz?
Stres, modern çağın en büyük sağlık tehditlerinden biri. Kronik stres, vücutta inflamasyonu tetikleyerek bağışıklık sistemini zayıflatabilir, hormonal dengesizlikler yaratabilir ve sindirim sistemini etkileyebilir.
Homeopati, doğal içerikler ve bireyin enerji dengesini destekleyen özelleştirilmiş çözümler sunarak stresin neden olduğu sistemik bozuklukları gidermeye yardımcı olabilir.
Örneğin, Aconitum napellus, aniden gelişen yoğun korku, panik atak ve ölüm korkusu durumlarında kullanılan önemli bir homeopatik remedidir. Kişinin kendini büyük bir tehdit altında hissettiği, ani şok yaşadığı ve içsel bir huzursuzluk içinde olduğu durumlarda hızlı bir rahatlama sağlayabilir. Özellikle ani travmalar, panik atak başlangıçları ve yüksek stres anlarında etkili bir çözümdür.
Bunun yanı sıra, Bach çiçek terapisi, bireyin duygusal durumunu dengelemeye yardımcı olurken, aromaterapi limbik sistem üzerinde doğrudan etki ederek zihni yatıştırır. Lavanta yağı gibi uçucu yağlar, sinir sistemini regüle edici etkileriyle stresin fiziksel belirtilerini hafifletebilir. Bu gibi doğal yaklaşımlar, kişinin günlük yaşamında içsel dengeyi korumasına destek sağlar ve bedenin stres karşısında verdiği tepkileri düzenleyerek iyileşme sürecini hızlandırır.
“Homeopati hastalığın kökenine inerek vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmalarını aktive eden bir yaklaşım sunar”
Eczacılık eğitiminiz ve homeopati uzmanlığınız ışığında, geleneksel tıp ve homeopati arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu iki yaklaşımın birlikte kullanımı hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Klasik tıp ve homeopati birbirini tamamlayan iki farklı tıp sistemidir, ancak yaklaşımları ve hedefleri farklıdır. Geleneksel tıp genellikle hastalıkların semptomlarını yönetmeye odaklanırken, homeopati hastalığın kökenine inerek vücudun kendi kendini iyileştirme mekanizmalarını aktive eden bir yaklaşım sunar.
Geleneksel tıp, cerrahi müdahaleler, yoğun bakım gerektiren durumlar, ileri seviye organ yetmezlikleri ve hayatı tehdit eden hastalıklar gibi alanlarda vazgeçilmez bir yere sahiptir. Bu alanlarda hızlı ve kesin çözümler sunabilmesi açısından tıbbi müdahaleler kaçınılmazdır ve hayati önem taşır.
Homeopati ise, bedenin kendi dengesi içinde iyileşmesini teşvik eden bir yöntemdir. Özellikle akut hastalıklarda (örneğin ateş, grip, viral enfeksiyonlar, travmalar, panik ataklar, alerjik reaksiyonlar gibi), kronik hastalıklarda, hormonal dengesizliklerde, bağışıklık sistemini güçlendirme süreçlerinde ve psiko-duygusal rahatsızlıklarda etkili bir tamamlayıcı tedavi yöntemi olarak öne çıkar. Örneğin, akut bir hastalık sürecinde yüksek ateş yaşayan bir hastaya geleneksel tıpta genellikle antibiyotik ya da ateş düşürücü ilaçlar önerilirken, homeopati de Belladonna veya Aconitum gibi remedilerle vücudun ateşe karşı doğal savunma mekanizmasını aktive etmek amaçlanır. Burada amaç, semptomları baskılamak değil, bedenin hastalığı doğal sürecinde yönetmesine destek olmaktır.
Özetle:
- · Geleneksel tıp semptomları yönetmeye, acil durumları tedavi etmeye ve cerrahi müdahaleler gerektiren vakalara odaklanır.
- · Homeopati, bedenin kendi kendini iyileştirme sürecini destekler, akut hastalıklarda da etkilidir ve kronik hastalıklarda uzun vadeli denge sağlar.
İkisi birlikte kullanıldığında, bireyin sağlık süreci daha kapsamlı ve bilinçli şekilde yönetilmiş olur. Önemli olan, hangi durumda hangi yöntemin daha etkili olacağını bilmek ve kişiye özel, bütüncül bir sağlık yaklaşımı geliştirmektir.
Kadın sağlığı konusunda homeopati yöntemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle regl dönemi veya menopoz gibi süreçlerde nasıl bir destek sunulabilir?
Kadın sağlığında hormonal dengeler büyük önem taşır. Regl sancıları, düzensiz adet döngüleri, menopoz dönemi sıcak basmaları ve ruh hali değişimleri, hormonal duruma bağlı cilt problemleri gibi birçok konuda homeopatik remediler doğal ve etkili çözümler sunar. Özellikle Sepia, Lachesis ve Pulsatilla gibi remediler, hormonal dengeyi destekleyerek kadınların bu süreçleri daha rahat geçirmesine ve tedaviye yardımcı olur.
Yaşamımız boyunca gerçekleşen travmalar ve deprem gibi doğal afetler sonrasında psikolojik destek sağlamak amacıyla homeopatik yöntemlerin etkinliği nedir? Bu konuda hangi homeopatik çözümleri önerirsiniz?
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), panik ataklar ve yoğun korku gibi durumlarda homeopati oldukça etkili olabilir. Özellikle Aconitum, Arnica ve Ignatia gibi remediler, yaşanan travmatik olayın etkilerini hafifletmekte kullanılır. Depremler ve diğer afetler sonrası bu tür destekleyici remedilerle kişilerin duygusal dengelerini korumalarına yardımcı olunabilir.
Sağlıklı ve uzun bir yaşam için bireylere hangi önerilerde bulunuyorsunuz? Homeopati bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?
Uzun ve sağlıklı bir yaşam için düzenli egzersiz, doğru beslenme, kaliteli uyku ve stres yönetimi kritik öneme sahiptir. Homeopati ise kişinin yaşam enerjisini, yaşam gücünü uyandırıp, vücudu toksinlerden arındırarak, bağışıklık sistemini güçlendirir. Bireyin genel sağlığını ve iyilik halini destekleyerek bu sürece katkı sağlar. Hem ruhsal hem zihinsel hem de bedensel dengeyi gözetir. Hastalıkta da sağlıkta da bireyi hayata bağlayan işte bu yaşam gücüdür.
“Genç meslektaşlarıma ilham olmak istiyorum”
Homeopati ve eczacılık alanında gelecekte gerçekleştirmeyi planladığınız projeler veya hedefleriniz nelerdir?
Öncelikle akılcı ilaç politikalarının daha da yaygınlaşması en büyük arzum. Bu bağlamda homeopatiyi ülkemizde daha geniş kitlelere tanıtmak ve akademik anlamda bu alandaki araştırmalara katkı sağlamak en büyük hedeflerim arasında. Aynı zamanda homeopatik tedavileri geleneksel eczacılıkla daha entegre hale getirebilecek projeler üzerinde çalışarak genç meslektaşlarıma ilham olmak istiyorum.
Kendi günlük yaşamınızda uyguladığınız sağlık ritüelleri veya alışkanlıklar nelerdir?
Güne bir gece önceden iyi alınmış bir uyku ile başlamak benim için çok önemli. Ağız hijyenini sağladıktan sonra bir bardak ılık limonlu su içmek bedeni ve sindirimi uyandırmak adına önemli. Ben günde 2 ana öğünle beslenen biriyim. Beslenmeme mümkün olduğunca dikkat ediyor, işlenmiş gıdalardan kaçınıyor ve doğal takviyeler kullanıyorum. Ayrıca düzenli yürüyüş ve doğada zaman geçirme benim için vazgeçilmez bir alışkanlık bir de sevdiklerimle kaliteli zaman geçiriyorsam o zaman sadece şükürdeyimdir.
Doğada zaman geçirmenin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığa etkisi üzerine düşünceleriniz neler? Doğayla daha fazla bağ kurabilmek için neler önerirsiniz?
Doğa, insan sağlığı üzerinde hem fiziksel hem de ruhsal olarak derin bir iyileştirici etkiye sahiptir. Temiz hava almak, toprakla temas etmek, doğanın içindeki frekanslara uyumlanmak, vücudun doğal ritmini destekler.
Fiziksel sağlık açısından:
• Bağışıklık sistemini güçlendirir: Doğada geçirilen zaman, D vitamini sentezini artırarak bağışıklık sistemini destekler.
• Sinir sistemini dengeler: Ağaçların salgıladığı fitokitler, solunum sistemine ve sinir sistemine olumlu etki eder.
• Stresi azaltır: Doğada geçirilen zaman, kortizol seviyelerini düşürerek stres yönetimine yardımcı olur.
• Hareketi teşvik eder: Doğada yürüyüş, koşu veya basit egzersizler yapmak, kalp sağlığını destekler ve kas-iskelet sistemini güçlendirir.
Ruhsal sağlık açısından:
• Zihinsel dinginlik sağlar: Yeşillikler içinde vakit geçirmek, beyin dalgalarını düzenleyerek zihinsel rahatlama sağlar.
• Odaklanmayı artırır: Şehir hayatının kaotik temposundan uzaklaşmak, zihni temizleyerek daha iyi konsantrasyon sağlar.
• Duygusal dengeyi korur: Doğayla temas eden bireylerde depresyon ve anksiyete belirtilerinin azaldığı gözlemlenmiştir.
Doğayla daha fazla bağ kurmak için önerilerim:
• Günlük kısa yürüyüşler yapın: Günde en az 20-30 dakika doğada yürüyüş yapmak bile zihinsel ve fiziksel sağlığa büyük katkı sağlar.
• Toprakla temas edin (Earthing – Yalınayak Yürüyüş): Ayakkabısız şekilde çimenlerde, kumda veya toprakta yürümek, vücuttaki elektrik yükünü dengeleyerek sinir sistemine fayda sağlar.
• Bitkilerle zaman geçirin: Evinizde veya iş yerinizde bitkiler yetiştirmek, doğayla bağ kurmanın basit ama etkili bir yoludur.
• Orman banyosu deneyin: Japon kültüründe kullanılan bu yöntem, ormanda sessizce vakit geçirerek zihni dinlendirme ve bağışıklık sistemini güçlendirme tekniğidir.
• Doğaya yönelik meditasyon ve nefes egzersizleri yapın: Denizin sesi, rüzgârın hafif esintisi veya kuş sesleriyle yapılan meditasyonlar, zihinsel dinginliği artırır.
• Kamp ve doğa tatilleri planlayın: Arada sırada doğayla iç içe bir tatil planlamak, şehir hayatının getirdiği stres ve yorgunluktan uzaklaşmanızı sağlar.
Sonuç olarak, doğa insanın köklerine dönmesini sağlar ve beden-zihin dengesi için vazgeçilmez bir kaynaktır. Doğaya ne kadar yakın olursak, sağlığımızı ve içsel huzurumuzu o kadar desteklemiş oluruz.
Hayatınızı veya meslek seçiminizi etkileyen bir kitap, bir film ya da sizi derinden etkileyen bir kişisel hikâyeniz var mı?
Sağlığa ve insan bedenine bakış açımı şekillendiren birçok kitap var, ancak bazıları benim için gerçekten dönüm noktası niteliğinde oldu.
“Hastalığın İyileştirici Gücü” (Thorwald Dethlefsen & Rüdiger Dahlke)
“İnsan, hastalığını anlamaya başladığında iyileşme yolculuğu da başlamış olur.”
→ Bu kitap, hastalıkların sadece fiziksel değil, ruhsal ve zihinsel kökenleri olduğunu anlamamı sağladı. Hastalık, bedenin bizimle konuşma şeklidir ve onu anlamak, iyileşmenin ilk adımıdır.
“Ruhun Anatomisi” (Caroline Myss)
“Kurban rolünü bıraktığınızda, iyileşme başlar.”
→ İnsanların fiziksel rahatsızlıklarını, enerji bedenleri ve ruhsal blokajlar üzerinden değerlendirme fikrini bu kitapla keşfettim. İyileşme, sadece bedeni değil, düşünce yapısını da dönüştürmektir.
“Vücudunuz Hayır Diyorsa” (Gabor Maté)
“İçimizde bastırdığımız her şey, sonunda bedenimizde bir yankı bulur.”
→Stresin, bastırılmış duyguların ve travmaların hastalıklarla nasıl bağlantılı olduğunu çok daha derinlemesine anlamama vesile oldu. Beden, zihnimizin taşıyamadığı yükleri saklayan bir arşiv gibidir.
“Beden Kayıt Tutar” (Bessel van der Kolk)
“İyileşmek, geçmişi silmek değil; onunla yeni bir ilişki kurmaktır.”
→ Travmanın sadece zihinsel bir iz değil, fiziksel bir kayıt bıraktığını anlatan en önemli kitaplardan biri. Gerçek iyileşme, geçmişi unutmaya çalışmak değil, onunla barışmayı öğrenmektir.
Bu kitaplar bana gösterdi ki, iyileşme yalnızca bir ilacı almak veya bir tedavi görmekten ibaret değil; insanın kendisini, bedenini ve geçmişini anlamasıyla başlıyor. Homeopati de tam olarak bu noktada devreye giriyor: Bütünsel bir iyileşme yaklaşımıyla, bedenin kendi kendini iyileştirme kapasitesini desteklemek.
Ayrıca, hayatımda en çok iz bırakmış filmlerden biri olan “Can Dostum”, insan ilişkilerinin ve şefkatin iyileştirici gücünü hatırlatıyor. Filmde, iki tamamen zıt dünyadan gelen insanın birbirine kattığı anlam ve dönüşüm, bana her insanın hayatına dokunmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Tıpkı filmde olduğu gibi, iyileşme süreci sadece tıbbi bir süreç değil, bazen bir dostluk, bir destek, bir kahkaha veya bir umut ışığıyla başlar.
“İnanç, yalnızca ruhsal bir kavram değil, sinir sistemi, bağışıklık ve hormonal dengeler üzerinde bilimsel olarak kanıtlanmış bir etkiye sahiptir”
İnançların veya olumlu düşüncenin, insanların iyileşme sürecine olan etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kendinden daha büyük bir güce inanmak, teslim olmak, bireyin içsel gücünü keşfetmesine ve iyileşme sürecine aktif olarak katılmasına yardımcı olabilir. İnanç, yalnızca ruhsal bir kavram değil, sinir sistemi, bağışıklık ve hormonal dengeler üzerinde bilimsel olarak kanıtlanmış bir etkiye sahiptir.
• Plasebo etkisi ve nöroplastisite: Beynin düşünce yapısı, vücudun biyokimyasal süreçlerini doğrudan etkileyebilir. Pozitif düşünce ve inanç, beyinde iyileşmeyi destekleyen nörotransmitterlerin (dopamin, serotonin, oksitosin) salgılanmasını artırabilir.
• Bağışıklık sistemi ve stres yönetimi: İnançlı ve umutlu bireylerin, stres hormonları (kortizol) daha düşük seviyelerde salgılandığı için bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu araştırmalarla gösterilmiştir. İyileşmeyi destekleyen en önemli faktörlerden biri, kişinin kendi bedenine ve iyileşme sürecine duyduğu inançtır.
• Enerji frekansı ve hücresel iyileşme: Her düşüncenin bir enerjisi vardır ve vücut bu enerjiyi alır. Olumlu düşünceler ve inançlar, hücresel yenilenme sürecini hızlandırabilir ve kronik hastalıklarda semptomları hafifletebilir.
• Mind-body bağlantısı: Yoga, meditasyon, dua gibi uygulamalar, kişinin kendini daha huzurlu ve güçlü hissetmesine yardımcı olur. Bilinçaltında “ben iyileşiyorum” inancının yerleşmesi, bedenin bu mesajı bir emir gibi alıp ona göre hareket etmesini sağlar.
Sonuç olarak, inanç iyileştiricidir. Ancak bu yalnızca dini veya mistik bir inançla sınırlı değildir; insanın kendi iç gücüne, bedeninin kendini iyileştirme kapasitesine ve yaşama olan güvenine duyduğu inanç da bir o kadar güçlüdür. İyileşme, yalnızca fiziksel bir süreç değil, zihinsel ve ruhsal bir dönüşüm yolculuğudur.
Danışanlarınız arasında sizi en çok etkileyen bir iyileşme veya dönüşüm hikâyesini paylaşabilir misiniz?
Meslek hayatım boyunca birçok danışanımın iyileşme sürecine tanıklık ettim, ancak içlerinden iki hikâye benim için çok özel bir yere sahip.
İlk danışanım, kronik migren ve fibromiyalji şikayetleriyle bana başvurmuştu. On yılı aşkın süredir ağrıları vardı ve kullandığı ilaçlar ya geçici rahatlama sağlıyor ya da ciddi yan etkilere sebep oluyordu. Uyku problemleri, bitmeyen yorgunluk ve depresyon haliyle hayat kalitesi ciddi şekilde düşmüştü. Modern tıbbın sunduğu tedavilerle bir noktaya kadar ilerleyebilmiş, ancak kalıcı bir çözüm bulamamıştı.
Hastalık öyküsünü detaylı incelediğimde, sadece fiziksel ağrılar değil, geçmiş travmaları, bastırılmış duyguları ve yıllardır dile getiremediği korkuları olduğunu fark ettim. Homeopati tedavisini, duygusal ve fiziksel blokajlarını da göz önünde bulundurarak planladık.
Remedi olarak “Natrum Muriaticum” başladık. Bu remedi, özellikle geçmişte derin üzüntü ve bastırılmış duygulara sahip olan kişilerde iyileştirici etkiye sahiptir. Aynı zamanda Bach çiçek terapisiyle duygusal denge sağladık ve uyku düzenini desteklemek için bazı aromaterapi önerileri ekledik.
İlk birkaç ay içinde ağrılarının sıklığında azalma olduğunu gözlemledi. Altıncı ayda, migren ataklarının şiddeti ve sıklığı %80 oranında azalmıştı. Uyku kalitesi düzelmiş, fibromiyalji nedeniyle yaşadığı sabah sertliği belirgin şekilde azalmıştı. En önemlisi, kendi içsel dengesini yeniden bulmaya başlamıştı.
Bir diğer danışanım ise yıllardır tüp bebek tedavisi görmesine rağmen çocuk sahibi olamamış bir kadındı. Defalarca denemiş, her seferinde büyük umutlarla sürece girmiş ancak sonuç hep hüsran olmuştu. Regl düzensizlikleri vardı ve bilinçaltında çocuk sahibi olmaktan bir korku taşıdığını fark ettik.
Hastanın hem hormonal dengesini hem de zihinsel blokajlarını göz önünde bulundurarak uygun homeopatik tedaviyi planladım. Doğru remediyi bulduktan sonra, kısa sürede regli düzeni sağlandı ve çok doğal bir şekilde, tüp bebek tedavisi olmadan hamile kaldı.
Bu süreç beni çok mutlu etti. Çünkü homeopatiye olan sevgimi, inancımı ve hevesimi katbekat artırdı. Bir danışanıma doğal yollarla anne olma yolculuğunda destek olmak ve bunun homeopatiyle mümkün olmasını görmek muhteşem bir deneyimdi.
Bu iki hikâye bana bir kez daha gösterdi ki iyileşme yalnızca fiziksel bir süreç değil; beden, zihin ve ruhun uyum içinde çalışmasını sağlamak. Homeopati, bedenin doğal ritmine saygı duyan ve onun kendi kendini iyileştirme gücünü ortaya çıkaran bir bilim. Bu yüzden homeopati benim için sadece bir tedavi yöntemi değil, aynı zamanda insanın doğal potansiyeline duyulan bir güvenin sembolü.
“Homeopati yalnızca bir tedavi yöntemi değil, insan sağlığını bütüncül bir şekilde ele alan derin ve köklü bir bilim dalıdır”
Homeopatiye ilgi duyan ancak nereden başlayacağını bilemeyen kişilere ne önerirdiniz? Hangi kaynaklar veya eğitimlerle yola çıkmalılar?
Homeopatiyi öğrenmek isteyenlerin, önce temel prensipleri anlamaları ve ardından uzun soluklu bir eğitim sürecine girmeleri gerektiğini vurgulamak isterim. Homeopati yalnızca bir tedavi yöntemi değil, insan sağlığını bütüncül bir şekilde ele alan derin ve köklü bir bilim dalıdır. Bu yüzden bilinçli ve sistemli bir öğrenme sürecinin içinde olmak, homeopatinin doğru uygulanabilmesi için büyük önem taşır.
Homeopatiyi gerçekten anlamak ve uygulamak için mutlaka eğitim veren okullarla, kurumlarla çalışılması gerekiyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı onaylı eğitim programları mevcut. Bunun yanı sıra özel üniversitelerin açtığı eğitimler ve birçok homeopati okulu da ülkemizde aktif olarak eğitim veriyor.
Önerdiğim bazı homeopati eğitimleri ve kaynaklar:
• Türkiye’deki homeopati okulları ve Sağlık Bakanlığı onaylı kurslar
• London College of Homeopathy ve Hindistan’daki çeşitli homeopati enstitüleri
• Samuel Hahnemann yazdığı Homeopatinin temel ilkelerini anlamak için vazgeçilmez bir eser olan “İyileşme Sanatının Organonu” adlı eserini Homeopati’ye ilgi duysun duymasın tüm sağlıkçılara okumalarını öneririm.
“Kadın iyileştirir. Ve kadın iyileştikçe, dünya iyileşir. Kadınları desteklemek, bilinçlendirmek ve güçlendirmek, geleceğe yapılan en büyük yatırımdır”
Son olarak bizlere ne söylersiniz?
Her zaman kadının iyileştirici ve dönüştürücü gücüne inanmışımdır. Kadın, yalnızca birey olarak değil, aynı zamanda bir nesli yetiştiren, toplumu şekillendiren ve geleceğe yön veren bir güçtür.
Bir toplumun sağlıklı, bilinçli ve güçlü bireyler yetiştirebilmesi için, önce kadınlarının güçlü, bilinçli ve sağlıklı olması gerekir. Kadının sağlığı, iyiliği ve mutluluğu sadece kendi bireysel yolculuğunu değil, çocuklarını, ailesini ve dolayısıyla tüm toplumu etkiler. Bu yüzden, kadınları desteklemek, bilinçlendirmek ve güçlendirmek, aslında geleceğe yapılan en büyük yatırımdır. Çünkü kadın iyileşirse, çocuk iyileşir; çocuk iyileşirse, toplum iyileşir; toplum iyileşirse, dünya daha sağlıklı ve mutlu bir yer haline gelir.
Ve ben her zaman şuna inanıyorum:
Kadın iyileştirir.
Ve kadın iyileştikçe, dünya iyileşir.
Daha mutlu ve sağlıklı bir dünyada yaşamak dileğiyle…
Tüm yayın hakları Varoluş ve Ötesi’ne ait olup yazılar iktibas edilemez. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Tüm reklamların sorumluluğu firmalara, yazılardaki ve söyleşilerdeki görüşler şahıslara aittir.